29 Ocak 2010 Cuma

Kömürlükteki Alelade Bir Kömürün Elmas Olma Hikayesi(Michael Faraday)

Deneysel bilimin prensi olarak adlandırılan abimiz Michael Faraday, ilkokula gitmemiştir. 4 işlem bilmez Hatta çevresi "köy yerinde okuyup napacak bizim pamuk tarlalarında ırgatlık etsinde bir faydası dokunsun!" bile demiştir. Mazlum abimiz karşı çıkmamıştır ve çalışmıştır. Lakin bu hayatın kendisine göre olmadığını düşünen ve içindeki ilim irfan aşkını bastıramayan abimiz çevresine "New York Times'da çalışıp çok para kazanacağım" diye toz pembe bir yalan söyleyerek 2. sınıf bir matbaada işe başlar. Hem işini yapar hem de basım için gelen bilim teknikdergilerini okur ve kendini geliştirmeye başlar.

Bir gün bir müşteri gelir ve elinde Atatürk Kültür Merkezi'nde yapılacak olan bilim konferansına bileti olduğunu fakat gidemeyeceğini anlatır. Bunu duyan genç Faraday odadaki patrona aldırış etmeden odaya atılır. Müşterinin ayaklarına kapanır. Yerde yuvarlanarak "ona verme bana ver!" der. Müşteri bir an için korkuya kapılır ve "al lan! ne halin varsa gör yeterki paçalarımı bırak daha yeni Milano'dan aldım bu pantolonu paçalarını kırıştıracaksın!" der. Genç Faraday pantolonun paçasını düzeltir, yavaşça ayağa kalkar, kapıya doğru önelir, tam çıkacakken mahsun çocuk bakışını atar, teşekkür eder ve çıkar.

Mutluluktan yerinde duramayan Faraday haftasonu seke seke Atatürk Kültür Merkezi'ne gider. Garip yürüyüşü insanların dikkatini çeksede aldırış etmez abimiz. Konferansta en önlerde yer tutar. Konferansı veren adam sahneye çıkmadan önce gülme gazı çeken kafası güzel ayyaş bir biliminsanıdır ama bu genç Faraday'ın umrunda değildir. Gün be gün konferansı takibeden genç Faraday ayyaş biliminsanın bütün dediklerini not eder ve bunları el yazması şeklinde kitaplaştırır. Konferansın son günü atatürk kültür merkezi'nin çıkışında ayyaşı bekler. Ayyaş kapıda görünür görünmez yanına koşar ve kısık bir sesle "bu paha biçilemez el yazmasını görüyor musun? Onu sana verebilirim lakin benide yanına alıp ilim irfan öğreteceksin." der. Ama ayyaş zaten yeteri kadar yardımcısı olduğunu ve kendisine iş veremeyeceğini ama el yazmasının güzel olduğunu söyler ve genç Faraday'ı el yazmasından ötürü tebrik eder ve eğer isterse el yazmasını kendisine hediye edebileceğini söyler.Genç ve muzip faraday tamam deyip arkasını döner kitaba bakar, sonra ayyaşa dönüp en kralından bir el hareketi çekip koşarak kaçar. Genç faraday mutsuzdur. Umutlarını yitirmiştir, boynu bükük ama mağrur bir şekilde Beşiktaş'ın arka sokaklarına gece gibi akar.

Genç faraday kısa zamanda dandirik matbaadanda kovulur. Çünkü AFM'deki son gününden beri gizli gizli ağlamaktadır ve göz yaşları kağıtlara damlatığı için çok miktarda kağıt israfı olmuştur. Adi patron birden "yeşili sev doğayı koru" mottosunu diline dolamış paraya kıyamamı.. pardon doğaya kıyamamış ve kağıt israfına neden olan bu mazlum gence acımamıştır. Faraday kaderine isyan edecekken işler iyiye gitmeye başlar.

Ayyaş bilim insanının yardımcılarından biri kıçını kırar ve işe gelemeyeceğini bildiren yazıyı büroya fakslar. Ayyaş o gün Faradaya haber salar, dolgun maaş + ssk + yol + prim ve yemekde bizden diyerekten. Bunu duyan tok gözlü faraday "bu kriz döneminde size de yük olmak istemem benim karnımı doyurun, bir köşeye ufak bir döşek atın ve bana ilim irfan öğretin." der ve teklifi kabul eder.

Gel zaman git zaman genç faraday kendini daha da geliştirir. Boynuz kulağı geçer hesabı ayyaşı bile geçer. Deneysel bilimin prensi olur. Hatta o kadar büyük, kocaman bir adam olurki, İngiltere Kraliçesi bir çok kez Kraliyet Bilim Enstitüsü Başkanlığı ve şövalye ünvanı teklif eder. Lakin tok gözlü prens bunları reddeder. "benim şanda şöhrette, parada pulda gözüm yok, bana ilim verin, bana irfan verin.." der. Gerçi "sir" ünvanını almayı çok istemiştir lakin o yıllarda ünvanı Alex Ferguson'a verdikleri için özentilik yapmak istememiştir.

Kısaca Michael Faraday: azimli, çalışkan, meraklı, araştırmacı bilimadamıdır. Bunların yanı sıra köyden gelip şanı şöhreti elinin tersi ile teperek gönüllerimize taht kurmuş prenstir.

Hiç yorum yok: